MAKRO DÜZEYDE BÜTÜNSEL PLANLAMAYA İHTİYACIMIZ VAR.

Her alanda etkilerini yaşamakta olduğumuz pandemi, bundan sonraki yaşamamızı düzenleyen önemli bir olay oldu. Ekonominin yönetimi, işletmelerin sürdürülebilirliği, çalışan dünyası, eğitim ve öğretim, dijital yaşam, vb., henüz içinde olduğumuz için çok az farkında olduğumuz bir değişim. Şu an bireysel ve toplumsal düzeyde sağlığımıza odaklanmış durumdayız dünya olarak ve ülke olarak. Aşının bulunup kullanımı ve koronavirüsün sıradanlaşmasıyla bu değişimi tüm boyutlarıyla yaşamaya başladığımızı göreceğiz. Bu konuda dikkati çekmek istediğim husus, değişim değil, bu değişimin doğru ve etkili bir şekilde yönetilmesidir. Bu ise, tüm sektörleriyle, kurumlarıyla makro düzeyde planlar hazırlayarak yakın ve uzak geleceğe yürüyerek “yeni dünya normali”nde ülke olarak yerimizi almak ile olacaktır.

Makro plan, öncelikle varsayımları doğru belirlememizi gerektirir. Varsayımların birkaçının şunlar olduğunu söyleyebilirim: Dijital, sanayi ve hizmet sektörlerinde önemli dönüşümler yaratacak. İstihdam profilinde değişiklikler olacak. Yapay zeka ve robotların varlığı ve yaygın kullanımları istihdamı ve istihdamın niteliklerini değiştirecek. Gelişmelere bağlı olarak eğitim ve öğretim sistemi de değişmek zorunda kalacak. Tarım, ayrı planlanması ve sanayi ile entegrasyonunun değerlenmesi gereken bir sektör olacak.

Bu kadar varsayım makro planlanın konularını belirlemeye yeter. Öncelikle sanayilerin tüm süreçlerini dijitalleştirmelerine destek verecek, bu sanayileri öncelik sırasına koyarak destek esaslarını belirleyecek bir plana ihtiyacımız var.

Karanlık fabrikaların yaygınlaşmasıyla birlikte mevcut çalışan profiline kazandırılacak yetkinlikleri öngören, bu konuda yetkinlik geliştirme eğitimleri vererek işsiz kalmalarını önleyen çözümlere odaklanan bir plana ihtiyacımız var.

Var olan işsizlik sorununu, ekleneceklerle birlikte öngörerek sosyal devlet ilke ve kurallarına dönmeyi, insanın en doğal olan “yaşama hakkı”nı kabullenerek sosyal güvenlik sistemlerinin bu anlayışa göre nasıl oluşturulacağını ortaya koyan bir plana ihtiyacımız var.

İlköğretimden yükseköğrenime kadar tüm eğitim ve öğretim sistemlerinde bilimin rehberliğinde Türkiye’yi geleceğe taşıyacak nesilleri yetiştirmek üzere nasıl bir eğitim öğretim sistemi kurmamız gerektiğini, yükseköğretim sisteminin mevcut haliyle buna ne kadar karşılık verdiğini, yükseköğretimde hangi alanların bilim çalışmaları, hangi alanların meslek alanları olarak dönüştürülmesi gerektiğini ortaya koyan bir plana ihtiyacımız var.

Sanayileştikçe tarımı bırakmamız gerektiğini zannettik. Genetiği değiştirilmiş ürünlere ve ithalata mahkum olduk. Kente göç ile hem kent hem kır yaşamını altüst ettik. COVID-19, kulağımızı çekerek yok ettiğimiz tarım alanlarını, ormanları, ekecek dikecek insan bulamayan arazileri ve bahçeleri sorgulamamızı istiyor. Şimdi, kentten kıra göçü de sağlayacak tarıma yaşamsal gözle bakacak, doğal beslenmeye yöneltecek organik tarım ve yeşil ürün üretimini şekillendirecek bir plana ihtiyacımız var.

Kentlerde nefes alacak alanlar bırakmanın hem insanlar hem de doğa için gerekli olduğunu gören, bu amaçla ulusal ve yerel yönetimlerin işbirliği ile çarpık yapılaşmaya dur diyen, yeşil alanları koruyan, yitirdiklerimizi ne pahasına olursa olsun nasıl kazanacağımızı  ortaya koyan bir plana ihtiyacımız var.

Hem de çabuk ve gelecek nesillere karşı görevimizi yerine getirmek için…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAZARLAMA

MUHASEBE